Osmanlı İmparatorluğu döneminde silah sanayimiz belli bir yere gelmesine rağmen özellikle sanayi devriminden sonra; Dünyada ve Avrupa’da ki gelişmeler Yerli ve Milli Silahların Etkilerini anlayan devletler için hem sanayi hem silah üretiminde ülkelerin daha üst seviyelere gelmesini sağladı. Bu gelişmelerden en çok elbette silah sanayi payını aldı. Zaten özellikle 1699 Karlofça antlaşmasından bu yana dünya siyasetinin ve Avrupa hegemonyasının Osmanlı imparatorluğu üzerindeki etkilerini görüyoruz. Sanayi devriminin gerçekleşmesi için enerjiye ihtiyaç duyan Avrupalı devletler enerji yatakları üzerinde konumlanmış olan Osmanlı imparatorluğu üzerinde oyunlar oynamaya ,baskılar kurmaya ve özellikle içeriden yıkmak için elinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu içine sızdırdıkları ajanlar,bürokraside belli noktalara gelmiş sözde Türk ancak yaptıkları ile düşmanı aratmayan içerideki işbirlikçileri ülkemiz aleyhine ne varsa hemen faaliyete geçiriyordu. bu faaliyetlerde özellikle mason locaları önemli yer tutmaktaydı.üç kıt’aya yayılmış ve enerji kaynakları üzerindeki bir imparatorluğu başka türlü dize getirmenin de yolu yoktu. Avrupalı devletler yaptıkları bu faaliyetlerde başarıya ulaştılar ve Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı.
Artık Türkiye’nin tamamen bitirilmesi gerektiğine inanan Avrupalı devletler kendi aralarında hasta adam olarak gördükleri ülkemizi paylaşmak için dört bir yandan sardılar. 19 mayıs 1919 da Mustafa Kemal Atatürk ün samsuna çıkmasıyla aslında ulusal kurtuluş savaşımız da başlamış oluyordu. Hatta o dönemlerde Atatürk ve silah arkadaşlarına yabancı basında Türkler çıldırmış olmalı üç beş kişiyle ülkelerini kurtarmaya çalışıyorlar demişlerdi. Aslında Türkiye’nin bugünkü halini alması Atatürk ve arkadaşlarının çılgın Türkler hikayesi ile başlamıştı. Mustafa Kemal Atatürk büyük bir asker olmasına rağmen aynı zamanda büyük bir siyaset adamı, devrimci,inkılapçı,ve ileriyi görebilen bir liderdi. Atatürk ulusal birlik ve bütünlüğü sağlayabilmek için elinden gelen tüm imkanları kullanarak öncelikle Türk milletinin her şeyi başarabileceğine tüm insanlarımıza anlattı. Çünkü bu savaşın kazanılabilmesi için fikir birliği gerekiyordu. O dönemlerde ülkemiz ve milletimiz büyük savaşlardan çıkmış yorgun ve bitkindi. Silah sayımız azalmış yok denecek düzeydeydi. En zorlu şartlarda ancak Atatürk gibi bir lider ancak bu milleti toparlayabilirdi ve öyle de oldu. Ulusal kurtuluş savaşımız kadınıyla erkeği ile gerçekten Türk milletinin direncini sonuna kadar gösterdiği ve büyük kahramanlıkların yapıldığı hem Türk tarihine hemde dünya tarihine altın harflerle yazdırılan feragat ve cesaret örneği bir büyük savaştır. Yine o dönemlerde Atatürk her alanda yaptığı devrimlerle ülkemizin dünya devleri asında yer almasında büyük rol oynamıştır. Amerika Birleşik Devletlerinin ve Avrupalı devletlerin Türkiye üzerindeki oyunları Osmanlı imparatorluğunda olduğu gibi yine devam etti . Özellikle Atatürk’ün vefat etmesinden sonra aynı kirli oyunlarına devam ettiler. Türkiye ile savaşmayı göze alamayan Amerika Birleşik Devleri ve Avrupalı devletler ülkemizi yıpratmak, zor duruma düşürmek ve kendi emelleri doğrultusunda kullanabilmek için özellikle yine mason localarını aktif şekilde kullanmaya başladılar. Türk bürokrasisine yine kendilerine bağlı ve onlar namı hesabına çalışan insanları en yüksek noktalara kadar getirdiler. Amaçları ülkemizin tüm kaynaklarını hiç savaşmadan ve zor durumda kalmadan kendi hedefleri istikametinde kullanmaktı. Zaman zaman çeşitli tedbirler alınsa da bu emellerine büyük ölçüde ulaştılar.Özellikle ülkemiz içinde oluşturmuş oldukları faiz lobileri görevlerini ABD ve Avrupa ülkeleri için adına çok iyi yaptılar ve ülkemizden faiz yoluyla yaklaşık 2.5 milyar doların yabancı ülkelere çıkmasını sağladılar.Tek parti döneminin sona ermesiyle birlikte çoğulcu bir yapıya dönüşen ülkemiz siyaseti bir nevi nefes almıştı.Çoğulcu demokrasi sisteminde seçeneklerin daha fazla olması nedeniyle farklı çözümlerde ülke yararına kullanılıyordu. Ülkemiz ne zaman gelişmeye başlasa hemen arkasından bir ekonomik kriz geliyor, anlaşmazlıklar oluyor ve en sonunda da bir darbe ile karşılaşıyordu. Peki bu darbelerin esas nedeni neydi?
Darbeler genellikle ABD kontrolü yapılıyordu. Amerika Birleşik Devletleri ve üst akıl dünyanın tamamına hakim olmak ve kontrol etmek istiyordu. Burada üst akıl ve siyonizmi aynı anda düşünmek ve değerlendirmek gerekiyor. Üst akıl ve siyonizm; seçilmişlerle yönetilmesi gerekenlerin anlamlandırıldığı ortak bir noktadır. Burada anlatılmak istenen kendini seçilmiş olarak görenlerin dünyada ki diğer insanların yöneltilmesi gerektiğine dayanan bir düşünce sistemidir.Bu faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için ekonomik anlamda güçlü olanların ekonomisi zayıf ve yetersiz olanlar üzerinde kurmak istedikleri bir hegemonyanın tezahürlerini görebiliriz. Ekonomik yönden zayıf olan ülkeleri her zaman kendi kontrolleri altında tutmak istiyorlar. O ülkelerin hiçbir zaman bölgesel bir güç olmasını istemezler. Güçlenmeye başladıkları anda o ülke içerisindeki kendi yerleştirmiş oldukları bürokrasi alanındaki adamları ile ülkeyi her yönden kendi menfaatleri için her türlü argümanları kullanırlar.Kendi lehinde olan maddeleri ilgili ülkelerin meclislerinden kanun olarak çıkartırlar. Eğer bu konuda başarısız olurlarsa diğer argümanları devreye sokarlar.Bunlardan biri de uluslararası finansal kredi derecelendirme kuruluşlarıdır. Uluslararası derecelendirme kuruluşları bir ülkenin gelişmesini istemediği zaman o ülkeyle ilgili yanıltıcı bilgiler vererek dünya kamuoyunun o ülke hakkındaki olumlu görüşlerini olumsuz hale çevirebilmektedir. O ülkeye yatırımların yapılmasını engeller ve yatırımların kendi istediği ülkelere gelmesini sağlar. Yine başarılı olmazlarsa en son olarak darbe planlarını devreye sokarlar ve emellerine ulaşırlar.
Amerika Birleşik Devleri ve Avrupa ülkeleri bahsedilen planları tamamını Türkiye üzerinde de uygulamaktadır. Ülkemizde yaşanan darbelere baktığımızda anlatmaya çalıştığımız konuların izdüşümlerini görebiliriz. Bu devletler her zaman koalisyon yönetiminde bir Türkiye ister. Çünkü koalisyon yönetimlerinde birden fazla siyasal parti olduğu için her hangi bir konuda karar almaları çok zordur. Bir partinin aldığı karar siyasi yada ideolojik olarak diğer partinin işine gelmeyebilir. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı büyük yatırımlar yapılamaz büyük kararlar alınamaz. Bu da her zaman ABD ve Avrupalı devletlerin istediği bir durumdur. Türkiye bu durumların tamamını yaşamış bir ülkedir. Ekonomik krizleri ve darbeleri görmüş bir ülke olarak özellikle son 15 yılda büyük tedbirler almasına rağmen 15 temmuz 2016 tarihinde büyük bir darbe girişimine uğramıştır. Ülkemizde FETÖ 1965 yılından beri bürokraside, yargıda emniyet genel müdürlüğünde Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve diğer alanlarda paralel devlet yapılanmasıyla karşımıza çıktı. Sözde; Allah peygamber kuran gibi manevi değerleri kullanarak insanımızı kandırmış ve devletin bütün kademelerine sızmışlardır. Asıl amaçları ülkemizin tamamına sahip olmak ve ülkemizi Amerikan emelleri doğrultusunda kullanılmasını sağlamaktır. 15 temmuz darbe girişimi halkımızın meydanlara çağrılmasıyla önlenmiştir. Meydana gelen olaylarda bir çok şehit ve yaralılar olmuştur. Tüm bu olanlara rağmen darbe başarısız olmuştur. Ülkemizde bir daha darbe olmaması için tüm tedbirler alınmıştır.
Savunma Sanayi bir ülkenin temelidir. Her canlının bir savunma mekanizması olduğu gibi ülkelerinde savunma sanayinin olması gerekmektedir. gelişmiş ülkelere baktığımızda ilk göze çarpan o ülkelerin savunma sanayileridir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri savunma sanayi alanında en önemli ülkelerden biridir. Rusya, Çin, Almanya, İngiltere ve Fransa savunma sanayi alanında kendilerini geliştirmiş ülkelerdir. savunma sanayi alanında kendisini geliştiren ülkeler özellikle bazı sorunlu bölgelerde dinsel, mezhepsel ve etnik açıdan çatışmaların ve anlaşmazlıkların çıkmasını isterler. Bunun tek nedeni o bölgelere savunma taarruz anlamında kullanabilecekleri silahlar satabilmektir. Her zaman barıştan ,demokrasiden ve insan haklarından bahsederler ama her zamanda silahları satabilmek için sorunlu bölgeler yaratmaya çalışırlar. Savunma sanayi alanında silaha ihtiyaç duyan ülkeler bu ülkelerden silah alırlar ve bu aldıkları silahlar karşılığında milyarlarca dolar para ödemek zorunda kalırlar. Türkiye savunma sanayi alanında Cumhuriyet tarihi boyunca kendini geliştirmeye çalışsa da zaman zaman bu alanda zor durumda kaldığı dönemler olmuştur. Özellikle ABD ve Avrupa birliği ülkeleri bizim savunma sanayimizin gelişmesini istememişlerdir. Dönemin şartları itibarıyla ülkemiz ya hazır alımlar yapmış yada montaj sanayi yetinmek zorunda kalmışlardır. Nuri Demirağ‘ın kurduğu uçak fabrikası kapattırılmış ve savunma sanayimize büyük darbeler vurulmuştur.hazır alım ve montaj sanayine mecbur edilen silah sanayimizde mühendislerimiz sadece kedilerine verilen yetkiler kadar kadar kendilerini geliştirebilmişlerdir. Arge yatırımları yapılamamıştır. 1975 yılında Aselsan‘ın kurulması özellikle 1985 yılında dönemin yetkili yöneticileri tarafından alınan kararlar aslında bugünkü savunma sanayimizin modern anlamda temellerini atmışlardır.
TUSAŞ Türk Uzay Sanayi ve Anonim şirketinin kurulması savunma sanayimizin bu günlere gelmesindeki en büyük etkenlerden birisi olmuştur. Bu başlangıç ilerleyen günlerde mühendislerimize ilham kaynağı olmuştur. anlamlı ve esas kararlar 2000 yılından sonra alınmıştır. Yeni adıyla savunma sanayi müsteşarlığı silah alımlarında tarihi bir karar alarak ülkemiz ile silah alışverişi yapan ülkelere teknoloji transferi şartı getirmiştir. Teknoloji transferi olduğu zaman silahlar ülkemizde üretildiği gibi ilerleyen yıllarda bu silahların aynısı , benzeri ve daha gelişmişlerini yapabilme ve diğer ülkelere satabilme imkanına da kavuşmuş oluyordu. Aynı zamanda mühendislerimiz bu alanlarda kendilerini daha da fazla geliştirme imkanı buluyorlardı. Arge yatırımlarının artırılmasıyla mühendislerimiz savunma sanayi alanında daha güzel eserleri yapabilme imkanına sahip olacaklardır. montaj sanayini ülkemize yerleştiren ülkeler patent haklarını her daim elinde tutmuşlardır. Bu yüzdende fikri mülkiyet hakkı ülkemize ait olan silahlarımızı yeni yeni üretmeye çalışıyoruz. Savunma sanayimiz 2000′li yıllardan sonra büyük bir gelişme sağlamış ve ülkemiz savunma sanayi pastasından yavaş yavaş pay almaya başlamıştır. 1990‘lı yıllarda terör örgütlerine yapmış olduğumuz operasyonlarda her ne kadar teknoloji açısından belli bir noktaya gelmiş olsak dahi asıl gücümüzü personel oluşturuyordu. Bölgeden alınan istihbarat bilgileri ile operasyonlar düzenleniyor ve bu şekilde sonuç alınmaya çalışılıyordu.
ABD‘ den insansız hava aracını para karşılığı istediğimiz halde aynı zamanda Nato gibi bir kuruluşta müttefik olmamıza rağmen bize bu hava araçlarını vermediler. ABD’den ambargo tarzında benzeri davranışları 1974 Kıbrıs barış harekatı esnasında da görmüştük. Şu an ülkemiz ve TSK kendi silah ve mühimmatları ile dünyanın her bölgesinde operasyon ve askeri harekat düzenleyebilecek imkan ve kabiliyete ulaşmıştır. Afrin Harekatında kendi ürettiğimiz silah ve mühimmatla harekatı yapıyor olmamız anlattığımız hususlara en güzel örneklerden bir tanesidir. Afrin bölgesinde en fazla ihtiyaç duyduğumuz argüman öncelikle istihbarat bilgileridir. Harekat alanının geniş olması nedeniyle öncelikli ve anlık istihbaratlar harekatın iyi seviyelere ulaşması için hayati öneme haiz bir durumdur. Bölge insanı , askeri personel ve İHA’lardan alınan istihbarat bilgileri TSK’yı kesin ve net sonuca ulaştırıyor. TSK gece ve gündüz her türlü hava şartlarında ve kritik arazi arızalarında harekat düzenleyebilme gücüne ulaşmıştır. Yapılan harekatın özelikle yüzde 65 oranında yerli imkanlarla yapılması ülkemiz açısından son derece sevindiricidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde kullandığımız silahların yerlilik oranı ortalama yüzde 65 oranına ulaşmıştır. Bu da bir ülkenin savunma sanayisi için hatırı sayılır bir gelişmedir. Türkiye bugün teknoloji transferini de içinde barındıracak 5. nesil savaş uçağını üretmek bahsetmekte ve üretim takvimini kendi milletine gururla anlatabilmektedir. Güçlü bir savunma sanayine ulaşabilmek için güçlü bir ekonomiye ve güçlü bir lidere ihtiyaç duyulmaktadır. İhtiyaç duyulan bu lider her dönemde ülkemizin ve milletimizin bağrından her zaman çıkmıştır. Atatürk’ün veciz sözüyle anlattığı gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Türk milleti kendine verilecek her türlü göreve hazırdır. Şanlı mazimiz geleceğimizi aydınlatan en büyük ışıktır.
Doğru ve gerçek haberler için bizi takip etmeyi unutmayınız. Selam ve saygılarımla…
Bir yanıt yazın